Bağlarıyla İmroz

Hafıza ve Gençlik projemiz kapsamında 13–16 Eylül 2023 tarihleri arasında İmroz adasına bir gezi düzenledik. Hafıza ve Barış Çalışmaları Programımızda Proje Koordinatörü olarak görev alan Merve Bakdur, gezi sonrasında İmroz izlenimlerine dair bir yazı kaleme aldı.

Hafıza Merkezi
5 min readOct 31, 2023

Merve Bakdur

İmroz gezisi zihnimde birkaç tesadüfle ve kelimelerle kalacak. “Bağlar” ve “bağlılık”, İmroz’a ayak bastığımız andan eve döndüğümüz ana kadar sürekli karşıma çıkan, zihnimi meşgul eden kavramlar oldu.

Adaya doğru yolculuğumuz başladığında aracın arkasında çalışma arkadaşlarımla kalabalık bir grup olduğumuz için akşam yemeğimizi yiyeceğimiz yere dair konuşuyoruz ve önerilen yerleri inceliyoruz. Bulduğumuz bir mekânı aramak istiyorum ve telefon numarasını tuşluyorum. Sabit hat olduğu belli olan numara için alan kodunun ne olduğunu düşünüyorum hızlıca ve İmroz Çanakkale’ye bağlı olduğu için başına 0286 kodunu ekliyorum.

Feribot yanaşırken haritadan takip ediyorum. Haritada Samothraki (Semadirek) ve Gökçeada çok yakın duruyor. Haritadaki Gökçeada ismini düşünüyorum. Gezimizin geri kalanında sıkça hikâyesini dinleyeceğimiz Türkleştirme ve Türkçeleştirme politikasının bir ürünü olan bu isim bana isim, bellek ve kimlik ilişkisini hatırlatıyor. Kerem Öktem daha önce Türkiye’de toponomi (yer adları) mühendisliğinden söz etmişti. Yer adlarının değiştirilmesi, mekânsal ve belleksel ideolojik bir aygıt olarak Türk devletinin uzun yıllardır hükümetler değişse de değişmeyen unsurlarından biri olarak hayatımızda varlığını koruyor. İmroz isminin değiştirilmesi de esas olarak mübadele dışında kalan Rumlar üzerindeki demografi mühendisliğine ilişkin etkin çalışmanın bir parçası. Bu noktada gezinin sonuna tesadüfen denk gelen bir dostumun düğünü için gideceğim Assos’u düşünüyorum. Assos ismi hala kullanılırken, İmroz ismine yönelik aceleci ve baskıcı dönüşüm dikkatimi çekiyor. Adanın ana karaya fiziksel uzaklığı ve mevcut Rum nüfusunun yoğunluğu göz önüne alınarak, Lozan ile Türkiye’ye bağlanması ve Yunanistan ile bağlarının koparılması için hedeflenen bu dönüşümün adanın esas kültürünü değiştirdiğini ya da unutturduğunu söylemekse zor. Nitekim İmrozlular başka Gökçeadalılar başka bir topluluğu ifade ediyor artık benim için bile. Bellek hatırlamayı, hatırlamamayı, unutmayı ve unutmamayı içerisinde bir arada taşıyan bir unsurdur. Hiç yabancısı olmadığımız, Kürtçe köy isimlerinden de aşina olduğumuz yer adlarının değiştirilmesi de bir unutturma politikasıdır.

İlk gün adaya vardığımız anda doğrudan Zeytinliköy’e (Agioi Theodoroi) gidiyoruz. Okullarda yeni eğitim öğretim yılı başlıyor ve bu yüzden kilisenin bahçesinde de açılış töreni yapılacak. Törene tam zamanında yetişiyoruz. 1964’te kapatıldıktan neredeyse yarım asır sonra, 2013’te tekrar açılan Özel Gökçeada İlkokulunun yeniden öğretime başlamasının onuncu yılı bu yıl. Törene adalar metropoliti, Yunanistan İstanbul Başkonsolosu ve adada yaşayan pek çok Rum aile de geliyor. Bozcaada ve İmroz’un aynı metropolite bağlı olduğunu konuşuyoruz bu esnada. Töreni dinlerken ada halkının köklü ve sağlam inançlarına, dillerine ve kültürlerine olan bağlılıklarının bir simgesini seyrediyoruz aslında.

Zeytinliköy’de bulunan Agios Georgios Kilisesinde düzenlenen tören, 13.09.2023.

İkinci gün ilk gün açılış törenine katıldığımız Gökçeada Rum İlkokulunun müdürü Stelyo Berber ile buluşuyoruz. Stelyo, İstanbul’daki hayatını, ailesinin köklerinin bağlı olduğu İmroz’a taşıyan bir müzisyen. Gezinin bir diğer güzel tesadüfü de bu oluyor benim için. Yıllar önce bir meyhanede dinleyip bayıldığım Gülbahar şarkısını meğer Stelyo’nun eşi seslendiriyormuş ve şarkı ikisinin birlikte kurdukları Cafe Aman İstanbul müzik grubuna aitmiş. Türkçe ve Rumca eski Rum şarkılarını seslendirdikleri grubun şarkılarına İstanbul’da meyhanelerde sıkça tesadüf edebilirsiniz. Benim bu şarkı ile kurduğum bağ, onların kendi dilleri ve müzikleri ile kurdukları bağ ve yıllar sonra böyle tatlı şekilde tesadüf etmemiz şarkıyı da benim için daha anlamlı kıldı… Stelyo ve gezide bize eşlik eden danışmanımız Foti Benlisoy ile okulu ziyaretimiz esnasında da hep birlikte plaktan müzik dinliyoruz. Okulun dili hem Rumca hem Türkçe; tıpkı Gülbahar şarkısı gibi. Açıldığı sene birkaç öğrenciyle başladıkları bu yola 50 öğrenci ile devam ediyorlar ve köklerine olan bağlarını korumaya çalışıyorlar.

Stelyo Berber’in Özel Gökçeada İlkokulu’ndaki odasında taş plaktan müzik dinlerken.

Bir sonraki durağımız ise eski açık cezaevinin olduğu arazi oluyor. Milli Güvenlik Kurulunun okulların kapatılmasını da içeren 35 sayılı kararı ile 1964’te adada başlayan demografik baskı politikalarının bir parçası da tarım arazilerinin istimlak edilmesi ve cezaevi kurularak mahkûmların buraya getirilmesi oldu. Cezaevine en yakın konumdaki köyler, açık cezaevinden gün içinde izinle çıkan mahkûmlar tarafından işlenen cinayet, kundaklama, tecavüz gibi pek çok suçun terk edilmiş olay yerleri artık… İnsanların evlerini ve yurtlarını terk etmeleri üzerine konuşuyoruz. Öğrendiğimiz ilginç bilgilerden biri de İmroz’un da Bozcaada’nın da Lozan ile Türkiye’ye bırakılırken bir çeşit özerkliğe sahip olacağının belirlenmesi ancak bu maddenin hiçbir zaman uygulanmamış olması. Her iki ülkenin de arasındaki Ege denizinde yer alan ada sadece fiziksel değil politik olarak da arada kalmışlığın acısını yıllarca çekiyor. Esas talepleri Lozan konferansına yaptıkları başvuruda da belirttikleri üzere Yunanistan’a bağlı kalmak olan adanın Çanakkale Boğazı’nın Ege’ye açıldığı noktaya yakında bulunan stratejik konumu itibariyle yalnız başına bırakılması Türk devleti için avantaja dönüşüyor ve adanın ülkeye bağlanması için tüm ajanda uygulanıyor.

Peki ne oldu mahkûmlar ve adaya yerleştirilen diğer insanlar? Ben bu sorunun cevabını geziden sonraki bir tesadüfte kendimce cevapladım. İmroz’dan davetli olduğum Assos düğününe gitmek için geldiğim otogarda Ayvacık’tan bir araç beni gitmek istediğim koya götürebileceğini söyledi. Araçta bir çift ve ben Behram’a doğru yola koyulduk. Yolda sohbet ederken adadan geldiğimi söylediğim esnada direksiyon koltuğundaki kişi “Biz hep gideriz. Nasıl adada durumlar?” diye sordu. Bu nasıl sorusunu sezonun bitişi, sakinliği ve denizinin güzelliği ile cevapladım. Ama soruyu yanlış anladığımı fark eden arkadaş dikiz aynasından benimle göz teması kurmaya çalışarak ve yumruğunu havaya doğru sallayarak “Hayır yani, bağlı mı ada hala; bir sıkıntı yok değil mi?” diye tekrarladı. Bu sorudan sonra kısa bir sessizlik oldu. Bağlılık, bağlar, adanın nereye ve neye bağlı olduğu soruları üzerine düşünmeye başladım. Bir tarafta bir devletin kurmak için zulüm ile ördüğü bağ, diğer tarafta ise insanların kaybetmemek için yıllardır mücadelesini verdikleri kökleri ile olan bağ. Hangisi daha güçlü?

Ne yazık ki aracına bindiğim çiftin hikâyesi burada da bitmedi. Pek çok dostlarının hala adada olduğunu ve dahası eskiden mahkûm olarak adaya getirilen, sonra devletin arazi verdiği bir restoranın sahibinden bahsettiler. Tesadüf bu ki söz konusu restoran son akşam yemeğimiz için oturduğumuz yerdi. İşte benim için ne oldu bu mahkumlara ve İmrozlular dışındaki Gökçeadalılara sorusunun cevabı bu kadardı.

Tüm bu gezinin ardından düşünürken hiç hatırlamadığım bir ziyaret daha olduğunu fotoğraflara bakarken fark ettim: Kent Müzesi. Bütün bu anlattıklarımdan sonra kente ait müzenin adeta hiçbir şeyin müzesi olması oldukça anlamlı geliyor, var olmayan bir hafıza ile bağ. İmroz Kent Müzesi değil Gökçeada Kent Müzesi olması da bu müzenin adanın temelinden kopuk ince bir ip ile öyle uluorta asılı olduğunu ortaya koyuyor. Bağsızlık bize yanlış bellekleştirmeden de öte bellekleştirememeyi sergiliyor. Nasıl ki İmroz unutmaya karşı direnişini devam ettiriyorsa, müze de var olmayan bir şeyi hatırlatmaya çalışıyor.

Gökçeada Kent Müzesi

Belki müzede gördüklerimizi hatırlamayız ama İmroz’da gördüklerimizi hiçbir zaman unutmayacağımıza eminim. Denizine, balıklarına, zeytin ağaçlarına, meyhanelerine, oğlaklarına, diline, kültürüne, insanlarına, bağlarına selam olsun…

--

--

Hafıza Merkezi

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi | Truth Justice Memory Center #zorlakaybetmeler #yüzleşme #enforceddisappearances #dealingwiththepast