21 yılda 408 arkadaşımız öldürüldü: “Öldürülememiş” çocukların mesajı var

Hafıza ve Gençlik projemiz katılımcılarından Yasemin Soydan, Medzan Nakçi ve Xemgîn Görücü; aylar önce “çocuk/luk hafızası” üzerine bir çalışma başlatmış ve Kürt illerinde 2000 yılından bu yana öldürülmüş çocukların hikâyelerinin peşine düşmüştü. Son dönemde 10 yaşındaki Eyüp Kırtay ve 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’nun ölüm haberlerinin ardından bir yazı kaleme aldılar: “Öldürülmeselerdi, arkadaşlarımız olacaklardı…”

Hafıza Merkezi
6 min readOct 1, 2021

Yasemin Soydan, Medzan Nakçi, Xemgîn Görücü

Hafıza Merkezi, bundan aylar önce “Hafıza ve Gençlik’’ projesine katılım çağrısı yapmıştı. Gençliğin, yani geleceğin hafızasızlaştırıldığı bir ülkede belki de bu isim bile tek başına bizi heyecanlandırmaya yetti. Toplumsal hafızanın gençlik ekseninde tartışılmasını hedefleyen bu proje kapsamında düzenlenen atölyeler sırasında tarihi ve toplumu bize yıllarca tüm araçlarla aktarılan resmi ideolojinin dışında bir hafıza ile incelemek, hafızanın toplumsal inşada ne kadar önemli olduğunu derinden hissettirdi.

Üç öğrenci arkadaş olarak bizler de Hafıza Merkezi’yle beraber, 40 yıldan uzun zamandır çatışmaların, faili meçhullerin, zorla yerinden edilmelerin sürdüğü Kürt illerinde, hayatını kaybeden çocukların, arkadaşlarımızın hikâyesini öğrenmek ve yaymak amacıyla aylar önce “çocuk/luk hafızası” üzerinde bir çalışma başlatmış, 2000 yılından beri Kürt illerinde çatışma ve çatışma artıklarından kaynaklı “öldürülmüş” arkadaşlarımızın hikâyelerinin peşine düşmüştük. Çünkü şöyle düşündük: “Öldürülmeselerdi, arkadaşlarımız olacaklardı!’’

Bu süreçte binlerce sayfalık veri taradık. Öldürülen birçok arkadaşımızın aileleri ve arkadaşları ile yüzyüze görüşmeler yaptık. Kayıt altına aldığımız hikâyeleri henüz yazıya bile dökemeden son süreçte iki arkadaşımızın daha öldürülme haberini aldık:

Kolordu komutanının aracı, evinin önünde oynayan 10 yaşındaki Eyüp Kırtay’a çarpıp ölümüne neden oldu. [1]

Şırnak’ın İdil ilçesinde, 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu bisikletiyle fırına giderken zırhlı araç çarpması sonucu öldü. [2]

Şırnak’ın İdil ilçesi Turgut Özal Mahallesi’nde bisiklet süren 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu, zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybetti.

Sistematik bir politika olarak Kürt illerindeki çocuk ölümleri

Bazı kelimeler tek cümlede toparlanamıyor: “Mihraç Miroğlu”, “evinin önünde”, “zırhlı araç”, “bisiklet sürerken”, “7 yaşında”!

Kürt illerinde yaşayan bir çocuk olmak diğer kentlere nazaran yaşamınıza devam edebilme olasılığınızda kayda değer oranda bir azalma demek. Ve her şeyin, akan zamanın ve büyüyen insanların karşısında sonsuza dek çocuk kalmak demek: Nihat, Cemile, Ceylan, Xezal, Beytullah ve niceleri gibi…

21 yılda 408 arkadaşımızı kopardılar yaşamdan. O kadar çok arkadaşımız çocuk kaldı ki, insan bu kadar çok hikâyenin yarım kalmış olmasına inanmak istemiyor. İşte bu his, bizi öldürülen çocukların, arkadaşlarımızın hikayesinin peşine düşürdü. Bizim, hikâyelerinin peşinden gittiğimiz arkadaşlarımız ile aramızdaki tek farkımız “öldürülememiş” olmamızdır. Öldürülemeyenler olarak öldürülen arkadaşlarımızın sesiyiz.

Aylardır bu amaçla 2000–2021 yılları arasında Kürt illerinde süren savaş sırasında çatışma artıklarıyla ve çatışmalarda öldürülen ve yaralanan arkadaşlarımıza dair verileri toplamaya çalıştık. Arkadaşlarımızın yarım kalmış hikâyelerini elimizden geldiğince toplamaya devam da edeceğiz.

Şu ana kadar derlediğimiz verileri bir araya getirdiğimizde hiç beklemediğimiz korkunç bir tablo ile karşılaştık — ki bunlar sadece kayıt altındakiler: 2000’den bugüne kadar 408 arkadaşımız öldürüldü, 812 arkadaşımız yaralandı. Bu hikâyeler ise yarım kalmasa da yaralanmış hikâyeler… Ölen ve yaralanan sadece bir beden değil, ölen ve yaralanan bir yaşam hikâyesi, bir hayaller bütünü.

Bizler için bir şaşkınlık: Öldürülme Biçimleri

Çalışmamız boyunca şunu anladık ki, Kürt illerinde çocuk ölümleri demek sadece ölümü değil çok farklı öldürülme şekillerini kapsayan bir ifade. Öldürülen arkadaşlarımızı bazı cümleler içinde görmeyi asla kabullenmedik. İşte 408 arkadaşımızın sadece birkaçının içinde geçtiği haber cümleleri:

11 yaşındaki Gazal (Xezal) Beru, 2001 yılında Bingöl’de askerlerin köpeği saldırtması sonucu öldürüldü.

11 yaşındaki Beytullah Aydın, 2015 yılında Diyarbakır/Bağlar’da polisin son ana kadar kovalaması sonucu yedinci kattan düşerek hayatını kaybetti.

7 yaşındaki Muhammed ve 6 yaşındaki Furkan Yıldırım kardeşler, 2017 yılında Silopi’deki evlerinin salonunda uyurken panzer altında kalarak hayatını kaybetti.

Yaşları 13 ila 18 arasında değişen 19 çocuk, 2011 yılında Roboski’de savaş uçaklarının bombardımanı sonucu öldürüldü.

Bugüne kadar sayısız çocuk çatışma artıkları ile oynarken hayatını kaybetti.

7 yaşındaki Mihraç Miroğlu fırına ekmek almak için bisikleti ile giderken zırhlı aracın çarpması sonucu öldürüldü.

Bizler, öldürülemeyen çocuklar olarak arkadaşlarımızın ölümlerine de öldürülme şekillerine de alışmak istemiyoruz. Çocukları sistematik olarak hedef alan ve toplumu her yönü ile bu ölümlere alıştırmak isteyen bu politika, köpek saldırısı ile 11 yaşındaki Gazal (Xezal) Beru’yu; evin salonuna giren zırhlı araç ile salonda uyuyan Muhammed-Furkan kardeşleri; panzer ile bisikleti, savaş uçağı ile çocuğu aynı cümleye sığdırma politikasıdır. Bu cümlelere bir an bile alışmak, toplumsal vicdanın çürümesidir. Tekrarlıyoruz: arkadaşlarımız birer rakam değil. Her ölüm yarım kalmış bir hikâye, her yaralanma yaralı bir hikâye.

Hafıza Merkezi tarafından desteklenen ve Gökçer Tahincioğlu tarafından derlenen Yaralı Hafıza: Kayıpları ve Kıyımları Hatırlamak kitabında Muhammed-Furkan Yıldırım kardeşlerin babası Mesut Yıldırım’ın buna dair kurduğu cümleler bugün Kürt illerinde çocuklara yönelen sistemli şiddeti çok acı şekilde ifade ediyor:

“Çocuklar için dileğim: Madem ki uzun ve sağlıklı bir ömür sağlayamıyoruz. En azından mutlu ölsünler istiyorum. En azından ölümlerinde güzel olsunlar diliyorum. Boğularak, ezilerek, parçalanarak, yanarak, tecavüz edilerek, işkence yapılarak öldürülmesinler diliyorum. Ve en azından en güvende olabilecekleri yerde, yataklarında kafatasları parçalanarak, ailelerin gözleri önünde çırpınarak ölmesinler diliyorum.”

Kürt illerinde hafızalarda sembolleşen bir canavar: “Panzer”

Kürt illerinde yıllardan beri süren ve son yıllarda şiddetlenerek kendini var eden savaşı ve savaş politikalarını, sistematik olarak ölüm doğuran zırhlı araçların çocuklar üzerindeki etkisini, peşinden gittiğimiz katledilmiş her arkadaşımızın hikâyesinde gördük. Öyle ki ailelerin, çocuklarının ardından sakladığı resim defterlerinde, okul defterlerinde, kitaplarının arasında; çizdikleri tomalar, panzerler ve diğer zırhlı araçlar aslında bu gerçeğin en somut halini ortaya koyuyor. Kürt illerinde çocukların sanatlarında kendilerini ifade ediş tarzı bile doğa, hayvanlar, oynadıkları sokaklar değil, ölüm kusan bu araçlar olmuş durumda. Hele ki bu çizimleri yapmış çocukların yine bu araçlarla öldürülmeleri bu politikanın sistematik oluşunu gözler önüne seriyor.

Yıllardan beri artarak süren savaş politikası Kürt illerinde tüm çocukların en doğal yaşam alanını işgal etmiş durumda. Öyle ki sadece sokağımızda, caddemizde ve parklarımızda değil evimizin salonunda ve uykudayken bile bizi yaşamdan koparacak bir politika. Furkan ve Muhammed Yıldırım kardeşler Silopi’de evlerinin salonunda uyurken panzerin salona grip onları ezmesi sonucu katledildiler.

20 yıllık savaş, çatışma ve çatışma artıkları ile yaşanan çocuk ölüm ve yaralanmalarını derlemek adına topladığımız verilerde görülüyor ki Kürt illerinde, çocuk ölüm ve yaralanmaları geçmişten beri var olmasına rağmen son 6 yılda yaşanan yoğun çatışmalı süreçle beraber grafik birçok defa pik yapmış. 21 yıllık verilerde ölüm ve yaralanmalar sistematik olarak sürmekteyse de son dönemde artan ölümler, politikanın ne derecede şiddetlendiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Çatışmasızlık sürecinde 2014 yılında 9 çocuk ölümü görülürken, çatışmaların yükseldiği 2015‘te 66 ve 2016’da 72’yi buluyor. Buna paralel olarak zırhlı araçlarla yaşanan ölümler de gözle görülür bir artış göstermiş. Bu bile yaşamdan koparılan çocukların ve yarım kalmış hikâyelerin ne kadar çok olduğuna dair korkunç bir veri sunuyor.

2000 ila 2021 yılları arasında Kürt illerinde zırhlı araç çarpması sonucu meydana gelen çocuk ölümleri ve yaralanmalarına dair derlediğimiz verileri içeren detaylı tablolar için tıklayın:

http://hakikatadalethafiza.org/wp-content/uploads/2021/10/Kurt-Illerinde-Zirhli-Arac-Carpmasi-Sonucu-Meydana-Gelen-Cocuk-Olum-ve-Yaralanmalari-2000-2021.pdf

Yukarıda linki paylaşılan tablolarda da görüldüğü gibi 2000 yılından beri Kürt illerinde 22 çocuk bu araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti, 29 çocuk ise yaralandı.

Öldürülen 7 yaşındaki Mihraç’ın babasının dediği gibi: “Peki benim oğlum neden öldü? Bunca çocuk neden bu şekilde öldü? Artık hiçbir çocuk ölmesin.”[3]

Bir ödül mekanizması olarak cezasızlık

Zırhlı araç ölümleri de dahil olmak üzere Kürt illerindeki tüm bu ölümler birbirine benzer cezasızlık süreçlerinden geçiyor. Öyle ki, ölümlerin ardından başlayan bu adli süreçlere “yargılanma süreci” değil, “aklanma süreci” demek daha yerinde olacaktır. Çalışmamız sırasında görüştüğümüz ailelere yargılama sürecini sormak içimizden bile gelmiyordu. Canından can kopmuş bu insanlardan yargıya dair hep aynı kelimeleri duymak da bu politikanın bir parçasıydı. Soruşturma izni yok, takipsizlik, delil yok, çocuk kusurlu, erteleme, onlarca duruşma ve hepsinin sonunun vardığı aynı nokta: Aklanma.

Basit bir gözlemle bile şu hususlar gün yüzüne çıkıyor:

Yargılama sürecinde fail kişilerin olduğu birimin yerine adli kolluk devreye girmeliyken olaydan sorumlu olan kolluk biriminin bizzat bu süreci yürütmesi, dolayısı ile delillerin karatılması, tehditlerin yöneltilmesi.

Olaydan cezai sorumluluğu doğabilecek amirlerin soruşturma izni vermeye yetkili olması ve çoğunlukla bu iznin verilmemesi.

İznin verildiği dosyalarda yargılama süreçlerinin uzatılması ve adil yargılanama ilkesinin lağvedilmesi.

En açık ölümlerde dahi iyi hal, haksız tahrik vb. indirimlerin uygulanması.

Verilen çok istisnai cezalarda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması, infazın ertelenmesi, adli para cezasına çevirme gibi kurumlarla ödüle dönüştürülmesi.

Ve sonunda, ne yazık ki aklanma sürecinin başarıya ulaşması tamamlanmış oluyor.

Arkadaşlarımızın ölümlerine alışmak istemiyoruz!

Herkesi bu gerçekle yüzleşmeye çağırıyoruz!

Sokağımızın başında, evimizin salonunda, oyun alanlarımızda panzerler, zırhlı araçlar istemiyoruz!

Oyun alanlarımız, sokaklarımız, cadde ve parklarımız ve hatta evlerimiz panzerlerin, bombaların ve silahların değil; çocukların, arkadaşlarımızın en doğal yaşam alanıdır!

Oyun oynadığımız alanlarda el bombaları bulmak istemiyoruz!

Bizler, arkadaşlarımızın yaşamlarına eşlik etmek istiyoruz, onların sistematik olarak katline tanık olmak değil!

Öldürülememiş çocuklar olarak diyoruz ki: Biz asla alışmayacağız!

Alışmayacağız,

Bisikletimizin ve bedenlerimizin parçalanmasına!

Alışmayacağız,

Ayakkabılarımızın sokakta savrulmasına!

Alışmayacağız,

7 yaşında yaşamdan koparılmaya!

Hafıza ve Gençlik Projesi, Hafıza Merkezi tarafından Chrest Vakfı ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin desteği ile yürütülüyor.

--

--

Hafıza Merkezi
Hafıza Merkezi

Written by Hafıza Merkezi

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi | Truth Justice Memory Center #zorlakaybetmeler #yüzleşme #enforceddisappearances #dealingwiththepast

No responses yet